Doç. Dr. Dursun Ali Demirboğa S1B2

27 Şubat 2025

Röportaj Transkripti

Sunucu Hüda Can KAPLAN AKYÜZ (S) :Merhaba hoş geldiniz öncelikle. Nasılsınız?
Doç. Dr. Dursun Ali DEMİRBOĞA (DEMİRBOĞA): Teşekkür ediyorum. Sizler nasılsınız?

S: Teşekkür ederiz. Dilerseniz ilk sorumuzla başlayalım. Nasıl bir evde doğdunuz ? Çocukluğunuza dair ilk hatırladıklarınız, ilk gençlik yıllarınız nasıldı? Bu dönemleriniz şimdi olduğunuz konumdan bakınca gözünüzde nasıl canlanıyor?

DEMİRBOĞA: Saimbeyli’nin Gökmenler köyünde doğdum. Çiftçilik yapan bir ailenin tek erkek çocuğuyum. Çocukluğum daha çok doğada, hayvanlarla geçti. Ancak ilkokul eğitimim çok iyiydi. O zamanlarda köylerde olan eğitimlerden belki de en iyilerinden bir tanesiydi. Özellikle ilkokul öğretmenimin benim üzerimde çok büyük bir etkisi vardır yani ileriye yönelik hayatımı şekillendirmesinde çok önemli bir yer teşkil ettiğini söyleyebilirim. Çünkü yazları bile tatillere gitmeden beni sınavlara hazırlayan bir adamdı öyle düşünün. O yıllarda da köy ilkokulu olmasına rağmen Saimbeyli ilçesindeki köy ilkokullarının en başarılısı bizim okuldu.

S: Hukuk okumaya nasıl karar verdiniz? Fakülteye giriş hikayeniz nasıldı?

DEMİRBOĞA: Hukuk okumak tamamen tesadüf oldu diyebilirim. Şöyle ki ben ortaokul ve lise yıllarında fen bölümü mezunuyum ancak lisedeki edebiyat öğretmenimizin sınıfta söylediği bir söz benim hukuk eğitimine başlamamda çok etkili oldu. '' Siz sayısalcılar, Türkçeden ve sosyalden anlamazsınız.'' Demişti. Bu lafı üzerine ben üniversite sınavında hem sosyali hem de Türkçe'yi çok iyi yaparak Hukuk Fakültesi'ne girdim. Bizim zamanımızda zaten Hukuk Fakültesi sayısı Türkiye'de çok fazla değildi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi de bunlardan en yüksek puanla öğrenci alan bir fakülteydi yani benim üniversitedeki hukuk hayatım hiç lisede düşünmediğim bir şekilde hayatıma kariyer planı olarak hayatıma eklenmiş oldu.

S: Öncelikle sizin Hukuk Fakültesi'nde nasıl bir öğrenci olduğunuzu merak ediyoruz hocam. Öğrencilik yıllarınız nasıl geçti? Meslek idealiniz, çalışma sisteminiz neydi?

DEMİRBOĞA: Ben başladığımdan beri hayatımda hiç çalışma disiplinini kaybetmeyen biriyim. Şöyle düşünün bazı derslerde, özellikle seçimlik derslerde bile, ki biliyorsunuz Hukuk Fakültelerinde devam zorunluluğu çok fazla olmaz, derse girip notu olan sınıftaki tek kişi bendim. Bir de Anakara Hukuk Fakültesi'nde sınıfların yüzlerce kişi olduğunu düşünebilirsiniz. Bizim zamanımızda mesela Beden Eğitimi ve Resim-Müzik diye bir seçimlik dersimiz vardı. Beden Eğitimi'nde bile notu olan tek kişi bendim diyebilirim. Sonrasında biz vizelerine girdik. Hakikaten Beden Eğitimi'nde ya da Resim-Müzik seçimlik derslerinden herhangi birini seçerseniz vizeye ve finale giriyordunuz şaka gibi. Ardından biz vizeye girdik ama vize notu açıklanmadan o dersler müfredattan kaldırıldı.

S: Öğrencilik yıllarınıza dair bir anınız ve sizde iz bırakan bir hocanız var mı?

DEMİRBOĞA: Dediğim gibi ben birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar hatta ondan sonraki meslek hayatımda ve diğer akademik çalışmalarımda da hayatta hiç disiplini bırakmadım. Şu anda bile günde ortalama 14-15 saat çalışan biriyim. Çalışma disiplinini kaybetmezseniz hukukta da diğer her bir meslekte olduğu gibi çok başarılı olabilirsiniz.
Benim hayatımda unutamadığım anılardan bir tanesi biraz kötü bir anıdır. Ben Cebeci' de KYK'da kalıyordum o zaman Cebeci Stadı'nın yan tarafında geceleri biz maç yapardık. Cebeci'deki Kurtuluş Parkı'nın ortasında bir halı saha vardı ben o zamanlar 2.sınıftaydım. Bir arkadaşımız da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde okuyordu. Maç yaparken karşı taraftaki takımın bir oyuncusu olarak görev yapıyordu ve orada kalp krizi geçirdi, öldü. Hayatımda hiç unutamadığım anılardan bir tanesidir. Futbola vedam bu şekilde oldu. Ondan sonra bir daha ayağımı topa vurmadım.

S: Allah rahmet eylesin hocam. 
Hocam çok uzun yıllardır hakimlik yaptığınızı biliyoruz. Önce adli hakimlik daha sonra tetkik hakimliği yapmışsınız. Bu meslek hayatınızda önemli bir yer tutmuş gerçekten. Siz hâkim olmaya nasıl karar verdiniz? Hazırlık ve eğitim süreçleriniz nasıldı?

DEMİRBOĞA: Bir hukukçunun yapabileceği cübbeli olan her mesleği yaptığımı söyleyebilirim. Avukatım, akademisyenim, hakimlik yaptım yani cübbe giyilebilen her mesleği yaptığımı söyleyebilirim. Benim hayattaki iş ile ilgili felsefem mutluğu olmadığım hiçbir işi yapmadım, yapmak da istemiyorum ama bunda kendinize alternatif sağlayabilmek için bir mesleğe girmek yeterli olmuyor ondan sonra gelişime açık olmanız gerekiyor. Yani şu anda bile örneğin mutlu olmadığımı hissetsem buradaki kariyerimi bırakıp başka bir kariyer alanına geçebilirim. BU konuda da kendimi cesaretli buluyorum. Önemli olan burada şu olmalıdır; bir mesleğe girdiğiniz anda '' Ben girdim artık burası benim için son.'' dememeniz gerekiyor. Hayat boyu öğrenmeye devam etmeniz gerekiyor çünkü öğrendiğiniz her şey size yeni fırsatlar açacaktır, açmaya da devam edecektir.
Hakimliğe başlama sebebim ise söyleşimizin başında da bahsettiğim gibi ben köyde doğdum, köyde büyüdüm. Köydeki bir çocuğun ideali ne olabilir? Öğretmendir, kaymakamdır, hakim, savcıdır. Başka bir şey olamaz ki. Ben okulu bitirdikten sonra 1999 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra da başka hiçbir şey düşünmedim. Bir an önce Hakimlik Sınavına girmemiz gerekiyor sonra Hakimlik Sınavını başarmamız ve hakim olmam gerekiyor diye düşündüm yani şartlardan ve hayat güdülerinden dolayı bu şekildeydi. Ancak daha sonra yurt dışındaki akademik çalışmalarımda aslında dünyanın sadece bir meslek üzerinden dönmediğini gördüm. Başladığı meslekte emekliliğini getiren herhalde en çok insanın yaşadığı ülke bizim ülkemiz. Başka yerlerde mutlu olmadığın anda parasal getiri iyi olmadığı anda kulvarı değiştirip başka alanlarda tabi ki herkes mesleğine devam edebiliyor. Bu bende çok ciddi bir bakış açısı değişikliği yarattı. Dediğim gibi hakimliğe başlamam biraz o köy kültürünün etkisiyle olsa da daha sonraki kariyer planlamam tamamen profesyonelce gerçekleştiğini söyleyebilirim.

S: Hakimlik yıllarınız nasıl geçti? Bu yıllara dair unutamadığınız bir anınız var mı?

DEMİRBOĞA: Ben 1999 yılında staja başladım, 2001 yılında Çanakkale Yenice hakimliğine kuramı çektim, gittim. Arkadaşlar hakimlik Türkiye'de meşakkatli bir meslektir. Çok fazla bir çevreniz olmaz. Size önereceğim filmlerde de onu söyleyeceğim, çok fazla çevrenizin de olmaması gerekiyor. Hakimlik dediğim gibi kendinizi özellikle nefsinizi disipline etmeniz gerekiyor yani hakimlik sadece saf bilgi, Yargıtay kararının okunması, duruşmanın idare edilmesi, delillerin değerlendirilmesi, güncel kaynakların takip edilmesi değil aynı zamanda muhakeme yeteneğinizi de geliştirmenize bağlıdır. Mesleki hayatımda ben Adalet Bakanlığı'na gelmeden önce Muş-Malazgirt hakimiydim. Orada hakikaten çok iyi dostluklar kurdum. Kaymakam Bey ile olsun İlçe Jandarma Komutanı vardı Aslan Binbaşı olsun. Aslan Binbaşı daha sonra şehit edildi. Hayatımda en çok üzüldüğüm noktalardan bir tanesi de oydu. Tam bir yaz dönemiydi yıllık iznini orada geçiriyordu. Sonra eşiyle birlikte ikametgâhına giderken orada pusuya düşürüldü ve şehit edildi. Hayatımda hiç unutamadığım anlardan bir tanesi budur.

S: Anladım hocam, Allah rahmet eylesin. Hocam aynı zamanda kariyerinizde Kamu ve İhale Uzmanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü gibi görevleriniz de olmuş. Bu bürokratik kimlikler sizin kariyerinizde nasıl bir yer tutuyor?

DEMİRBOĞA: Şunu söyleyebilirim bugüne kadar atandığım hiçbir göreve kendi isteğimle gelmedim, her zaman bu atanma ile ilgili hep bir önyargım vardı. Benden daha iyi bu işleri yapabilecek vardır diye baktım ama hem Kamu ve İhale Kurumunda hem de Adalet Bakanlığı'nda Uluslararası İlişkilerde Daire Başkanı olarak görev yaptım. Kamu İhale Kurumundaki çok daha ilginçtir. Yurt dışındaki master çalışmalarımı tamamladıktan sonra Türkiye'ye döndüm ve o dönemde artık kariyerimle ilgili bir karar vermem gerekiyordu. Bir gün kurumun başkanı beni çağırdı ve dedi ki '' Dursun Ali Bey devlet size bu kadar masraf etti, sizi yetiştirdi artık sorumluluk alma zamanınız geldi ve sizi Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığı'na atayacağım.''. Ben kabul etmedim ve bu atama yaklaşık bir on gün kadar bekledi. Daha sonrasında beni ''Devletin sana yaptığı şeylerin bir karşılığının olması gerekiyor.'' diyerek ikna ettiler ve orada Daire Başkanlığı'na başlamış oldum.
Muş-Malazgirt hakimliğinden sonra Adalet Bakanlığı'na geldiğimde de yine ben yönetici olmak istemedim. Tetkik hakimliği yani yöneticilik demek hem sorumluluk taşıyorsun hem de aldığınız eğitimin ve yapılan masrafların hakkını vermeniz gerekiyor. En azından benim hayattaki prensibim odur. Hani ben bir şey alıyorsam bunun karşılığını mutlaka devlete de ödemem gerekiyor. Bu sebeple istemedim hatta ilk atama ile ilgili tasarruf yapılacağı zaman bunu durdurdum ve '' Beni atayamazsınız, ben böyle bir şey istemiyorum.'' dedim ama daha sonra 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tabi ki bu görevi kabul etmek durumunda kaldım. Seve seve yaptığım görevlerden birisidir. Çok yoğun çalıştım ama orada da başarılı oldum. Ardından Çukurova Üniversitesi'ne gelmiş oldum.

S: Yüksek lisans sürecinizde İngiltere'de de eğitim almıştınız. Bu kapsamda yurt dışında eğitim ve yaşam tecrübeniz nasıldı? Yüksek lisans eğitimini yurt dışında yapmak isteyen öğrencilerinize ne önerirsiniz?

DEMİRBOĞA: Hem Türkiye'de hem yurt dışında yüksek lisans ile ilgili tecrübelerim var çünkü benim toplam 3 tane yüksek lisansım var. İkisi yurt dışında birisi yurt içinde olmak üzere. Yurt dışında yüksek lisans size bir vizyon kazandırdığı açıda benim için önemlidir yoksa şunu da samimiyet ile söyleyebilirim ülkemizdeki yüksek lisans yurt dışından çok daha zordur. Hem eğitim anlamında hem tez yazım aşamasında gerçekten yurt dışındaki yüksek lisans çalışmalarından zor bir çalışma Türkiye'de yürütülüyor. Eğer bunu hakkıyla yapmaya kalkışırsanız. Yurt dışı size vizyon kazandırır, dil becerinizi geliştirir. Ben yurt dışında giden arkadaşların akademik çalışmalarından daha ziyade dil becerisi nasıl gelişti, vizyonu ile ilgili bir gelişme var mı yani dünyayı görüp ona göre kendisini geliştirmeye adapte olabilmiş mi olamamış mı buna bakmak gerekiyor. Yoksa saf metinleri yazıp metinleri çevirip mezun olmuşsa dil becerisinde en ufak bir gelişme olmamışsa bana göre çok bir anlamı yok. Bir de yurt dışındaki master çalışmalarının en önemli sonuçlarından birisi de orada çok ciddi bir ''network'' kurarsınız. Bu ''networking'' dediğimiz olay şu anki günümüz dünyasında çalışma hayatında çok önemli bir yer teşkil eder. Dolayısıyla yurt dışına gidiyorsanız mutlaka ''network''ünüzü geliştirmeniz benim çok önemlidir.

S: Yabancı dil bilmenin çok önemli olduğunu sıklıkla vurguluyorsunuz. Bu konuda bizlere nasıl tavsiyeleriniz olur?

DEMİRBOĞA: Kesinlikle. Hatırlarsınız ben 1. Sınıfta Medeni Hukuk dersinize girdiğimde ilk derste '' Her gün bir kelime öğrenseniz 4. Sınıfın sonunda mükemmel İngilizce konuşmayı ve anlamayı öğrenmiş olursunuz.'' Diye söylerim. Buradaki size tavsiyem ise bir şey ile ilgili az da çalışsanız sürekli çalışmayı adet edinmelisiniz. Örneğin günde 10 dakika İngilizce çalışsanız sizin için yeterli olur ama bunu 4 yıl boyunca sürekli yapmanız gerekiyor yoksa bir gün oturup 4 saat İngilizce çalışıp sonra 1 ay yüzüne bakmayıp ardından 1 ay sonra tekrar dönmek sizin başarınızı sağlamaz. Bu hukukta da böyledir dil öğreniminde de böyledir. Bir şeyi az da olsa sürekli yaparsanız o işte başarılı olursunuz.

S: Yüksek lisans ve doktora öğrencisi olduğunuz yıllarda lisans sürecinizden farklı olarak neler deneyimlediniz? Bu süreçlerle mesleki çalışmalarınızı nasıl yürüttünüz?

DEMİRBOĞA: Ben çalışma hayatım sırasında yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı yaptım. Buradan rahmetle anıyorum özellikle doktora çalışmalarımda İhsan ERDOĞAN hocamın, Fikret EREN hocamın, Mehmet ÜNAL hocamın ve rahmetli olan Veysel BAŞPINAR hocamın bana çok büyük emekleri oldu. Çalışırken aynı zamanda yüksek lisans ve doktora yapmak sizi ekstra yükümlülükler yükler. Örneğin zamanınızdan ayırıp oraya vermeniz gerekiyor ki gün içerisinde mesai ile uğraştığınız için gece bu çalışmaları yapmanız gerekiyor. Rahmetli Veysel hocam yazığım doktora tezindeki parçaları gece okurdu ve sabah kahvaltısında hoca ile bir araya gelirdik, düzeltmelerimi de bana bu şekilde verirdi.
Çalışarak yüksek lisans ve doktora yapmanın daha çok özveri gerektirdiği herkesin malumudur çünkü özel bir zaman ayırmanız gerekiyor. Bu yapılamaz anlamında mı? Dediğim gibi çalışma disiplinin olduğu sürece ister çalışarak ister de akademik çalışma yaparak bu çalışmalarınızı başarıyla sonuçlandırabilirsiniz.

S: Uzun yıllar süren hakimlik ve bürokrasi tecrübelerinizden sonra akademisyenliğe geçmeye nasıl karar verdiniz? Bu geçiş süreci sizin için nasıldı?

DEMİRBOĞA: Akademisyenliğe geçmem de dediğim gibi hakimlik ya da hukuk mesleğine başlamam gibi tamamen tesadüftü. Önceki dekanlarımızdan Fatih BİLGİLİ ile bir gün Ankara'da bir dostumuzun yanında buluştuk. Ben de o dönemlerde akademiye geçmeye karar vermiştim çünkü Fikret EREN hocam demişti ki '' Artık 40 yaşına yaklaşıyorsun. Bir karar vermen lazım. Bürokrasi mi akademik hayat mı? 50 yaşından sonra akademisyen olursun ama o kadar özümseyerek olamazsın''. Ben ise '' Hocam hangisini tercih etmeliyim?'' dediğimde '' Dursun Ali, sen akademisyen ol.'' Demişti bana Fikret EREN hocam. Kendisini buradan yine sevgi ile anıyorum. Sayın hocama her zaman saygılarım büyüktür. Karar vermiştim yani akademik hayata geçiş yapacaktım ama hangi üniversite olduğu konusunda herhangi bir fikrim yoktu. Büyük ihtimalle Ankara'dan ya da İstanbul'dan bir üniversite ile anlaşırım diye düşünüyordum. Sonra Fatih BİLGİLİ hocamızla karşılaştıktan sonra – bir de Çukurova Üniversitesi'nde ben geldiğim dönem 8 tane akademisyen kalmıştı yani akademisyen sayısı oldukça azalmıştı- dedi ki ''Dursun Ali hocam neden Adana'ya gelmiyorsun? Hem senin kendi memleketin.''. Düşündüm, doğru söylüyordu aslında hoca ben Adanalıyım ama Adana'da çok fazla bir vakit geçirmemiştim. Hayatım 1995'ten bu yana hep şehir dışında geçmişti. Sadece tatillerde geldiğim bir yerdi. Fatih hocanın bu teklifi bana çok mantıksız gelmedi, mantıklı geldi. Daha sonra '' Hocam tabi ki seve seve gelirim.'' dedim. Ardından Çukurova Üniversitesi'ne bu şekilde gelmiş oldum.

S: Öğrenciliğinizin sona ermesinin akabinde kariyeriniz boyunca sizi derinden etkileyen bir meslek büyüğünüz oldu mu?

DEMİRBOĞA: Kesinlikle. Hatta büyüğüm değil büyüklerim oldu. Bunlardan en önemlisi bana akademik hayattaki sabrı öğreten rahmetli Veysel BAŞPINAR hocam oldu. Akademik çalışmada dilin önemini veya bunu karşılamayı öğreten Fikret EREN hocam oldu. Özellikle Eşya Hukuku'nda -doçentlik çalışmamı Eşya Hukuku'ndan yapmıştım- Veysel hocam rahmetli olduktan sonra Mehmet Ünal hocamla devam ettim. Mehmet ÜNAL hocamın hayatımda önemli bir yeri vardır. Bunun dışında da yurt dışında master yaptığım dönemlerde hocam vardı. Bana çok büyük şeyler kattı. Gerçekten bunlar meslekte önemli şeyler. Hatta şunu söyleyebilirim size ben doçentlik çalışmalarımı daha önce bitirmiştim. Normalde başvurabilirdim. Ne zamanki Fikret hocam '' Dursun Ali artık başvur. Sen oldun.'' dediği anda ben başvurdum o zamana kadar bekledim.

S: Eğitim ve kariyer yolculuğunda aldığınız sizde en iz bırakan öğüt neydi?

DEMİRBOĞA: Bu çok önemli bir şey. Ben hayatımdaki en önemli öğüdü bizim köyün muhtarından aldım. Ortaokul yıllarında ben Kozan'da okudum. Bir gün köyden sabah çıkan minibüslerden biri Çulluuşağı köyünün orada bozuldu. Tabi ben okula yetişemiyorum, çırpınıyorum arabada muhtar da var. ''Dursun Ali dedi sen akıllı bir çocuksun. İlmin başı nedir?'' dedi bana. Ben de hemen ''Çalışmaktır, şunu yapmaktır, bunu yapmaktır, öğrenmektir.'' dedim. Muhtar '' Yok, olmadı.'' Dedi. Tabi arabanın bakım süreci, Kozan'dan ustanın gelmesi bayağı bir zaman aldı. Ben tabi sabırsızlık gösteriyorum, içimden okula geç kaldım bari öğleden sonraki derse yetişseydim diyorum. Yeniden sordu muhtar ''Dursun Ali ilmin başı nedir?'' dedi. Ben de ''Şunu yapmak, iyi okulda okumaktır.'' gibi şeyler sıraladım. ''Yok, yine olmadı. Sen git bir daha dolaş.'' dedi. Ben bir daha dolaştım. Öğleye doğru araba yapıldı artık. Muhtar bana bir daha sordu '' Dursun Ali ilmin başı nedir?'' dedi. Ben de '' Cevaplamayacağım. Sana her şeyi söyledim.'' dedim. ''İlmin başı sabırdır. Aslında sen bugün burada ilimle ilgili en önemli şeyi öğrendin ama farkında değilsin. İlimde sabredersen her zaman başarılı olursun, sabredemezsen her zaman başarısız olursun.'' dedi. Hayatımda aldığım ilimle ilgili en önemli öğüt bizim köyün muhtarındandı.

S: Bir akademisyen olarak Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geliş hikayeniz, ilk anılarınız ve tecrübeleriniz nasıldı?

DEMİRBOĞA: İlk geldiğimde burada derse girecek hoca sayısında sıkıntı yaşıyorduk. Ben daha çok Ankara Üniversitesi, o zamanki Gazi Üniversitesi'ndeki- şimdiki Hacı Bayram Veli Üniversitesi- hocalarımla iletişime geçtim. Buradaki hoca eksiğimizi o dönem bu şekilde kapattık. Şimdi çok şükür aradan geçen zamanda artık kendi hocalarımız yetişti, kendi imkanlarımızla kendi insan kaynaklarımızla derslerimizi devam ettirebiliyoruz. Ben geldiğim dönemde hoca bulmakta o kadar sıkıntı çekiyorduk ki ben Medeni Hukukçuyum Genel Kamu dersine bile girdiğimi söyleyebilirim. Tabii öğrencilerimiz açısından orası biraz kötü bir anıydı ama yine de Genel Kamu derslerini hiç boş geçirmedik. Benim için bu ekstra özveri idi çünkü hiç üniversite yıllarından beri ilgilenme dediğiniz bir alana sürekli tekrardan çalışmak zorunda kalıyorsunuz kolay olmuyor tabii bu.

S: Sizce ideal bir hukukçu nasıl olmalıdır?

DEMİRBOĞA: İdeal bir hukukçu yeniliklere açık, sürekli gelişmeleri takip eden, disiplinli birisi olmalıdır. Bir kere öncelikle ne yapacağına karar vermesi gerekiyor. Her şeyi yaparım diyen hukukçu aslında hiçbir şey yapamaz. O yüzden okul yıllarımızda başladığınız disiplinli hayata mesleki hayatınızda da hep devam etmek zorundasınız. Disiplin kendi kendinize disipline etmektir. Çıkan yeni kaynakları okumak dünyayı takip etmek önemli yeni gelişmelere ayak uydurmak tabi ki çok önemli. Bunun dışında da hukukçuluk sosyal bir meslektir. Sosyal ilişkilerinizi her zaman geliştirmeniz gerekiyor. Eğer siz bunu geliştirmezseniz hukukta çok şey bilebilirsiniz ama başarılı olamazsınız. Yani iki şey istiyorum biri disiplinli çalışmayı alışkanlık haline getirmeniz, ikincisi sosyal bir insan olmanız gerekiyor. Eğer asosyal bir insan olursanız hukuk mesleğinde maalesef başarılı olma şansınız yok. Çok iyi
bilebilirsiniz ama bu bilginizi eğer uygulamaya aktaramıyorsanız, mesleki yaşantınıza aktaramıyorsanız maalesef size çok da bir faydası olacağını düşünmüyorum açıkçası.

S: Şu anda bir gününüz nasıl geçiyor? Nasıl bir çalışma sisteminiz var?

DEMİRBOĞA: Ben hafta sonu dahil olmak üzere çok erken kalkan birisiyim. 5-6 gibi kalkıp 7-8 gibi çalışmaya başladığımı söyleyebilirim. Akşam saat 1.30-2 ye kadar bu çalışmalarımı sürdürdüğümü söyleyebilirim. Tabii bu arada yemek, arkadaşlarımla sosyalleşme çalışmaları da buna dahil olmak üzere ama günlük ortalama çalışmamın hiç 14-15 saate düştüğünü görmüyorum. Daha az çalışmak hukukçulukta biraz geride kalmanıza sebep olur çünkü şu anda rekabet ortamı o kadar çok arttı ki o kadar çok hukukçu var ki sizin bir artınızın olması gerekiyor. Bunu da ancak siz nasıl yapabilirsiniz? Günceli takip ederek, yurt dışını iyi gözlemleyerek yapabilirsiniz. Çünkü hukukta yeni kavramlar özellikle sözleşmelerde yeni konseptler gelişmeye başladı. Siz bunu bilmezseniz maalesef çok başarılı hukukçu olamazsınız benim görüşüm bu.

S: Her zaman enerjik ve canlı bir üslubunuz var. Bu kadar yoğun bir hayatın ve kariyer yolculuğunun içinde bunu nasıl koruyorsunuz?

DEMİRBOĞA: Şunu söyleyebilirim sınıfta her zaman ben gülerek ders anlatırım. Yüzümün asık olduğu zamanlar toplasanız yılda bir iki günü geçmez. Çünkü hukuk dersi anlatırken çok ciddi bir şekilde derse hazırlanıyorsunuz. Geldiğiniz zaman siz bir kere bu enerjiyi karşı tarafa yansıtmazsanız karşı tarafın alıcıları kapanıyor. Bunu biz pandemi de yaşadık. Pandemide maske takmadan ders anlatan herhalde nadir hocalardan bir tanesiydim. Çünkü insanın jest, mimikleri, el kol hareketleri anlamanın %60'ını oluşturuyor. Dinlemek sadece %40'lık bir kesim. Dolayısıyla eğer ben ağzım kapalı jest ve mimiklerimi karşı tarafa gösteremezsem, o enerjiyi karşı tarafa veremezsem maalesef öğrencilerimizin algıları kapanıyor. Bu yüzden de sabah geldiğim zaman bazen esprilerle, konuşmalarla onların günlük hayatları, bazen hafta sonu oynanan maçları konuşarak en azından derse ısınmalarını sağlıyorum. Ondan sonra da bu şekilde devam ediyoruz. Çünkü bu önemli karşı taraf sizdeki o enerjiyi alamazsa verdiğiniz bilgileri de maalesef alamıyor.

S: Öğrencileriniz fakülte derslerine çalışırken bilhassa özel hukuk adına neler öneriyorsunuz?

DEMİRBOĞA: Özel hukukta ilk olarak temel kavramları çok iyi öğrenmeleri gerekiyor çünkü günümüzde gördüğüm uygulamacılarda gördüğüm en önemli eksiklik şu temel kavramlara vakıf değilseniz daha sonraki gelişmelerin hiçbirine ayak uyduramazsınız. Bir kuralın neden konulduğunu ne nasıl uygulandığını geçmişinden bugüne kadar bilmek zorundasınız. Dolayısıyla bu da çok ciddi bir çalışma gerektiriyor. Benim önerim şu bir hukuk kuralının neden konulduğunu, bunda amaçlanın ne olduğunu öğrencilerin çok iyi bilmesi gerekiyor. Ondan sonra da sadece bunun üzerine işlemeye kalıyor. Başka da bir şey kalmıyor.

S: Şu an bize bir kitap ve film tavsiye edecek olsanız ne olurdu?

DEMİRBOĞA: Ben biraz farklı düşünüyorum bu konuda. Ben size iki tane yerli yapım filmden bahsedeceğim. Bir tanesi Necip Fazıl Kısakürek'in bir eserinden uyarlanan ''Reis Bey'' filmini mutlaka izleyin. ''Reis Bey'' bir hakimin nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Ben herkesin söylediğinin yani o filmde verilen ana düşüncenin dışında bir şeyler söyleyeceğim. ''Reis Bey'' deki hakim tam da olması gereken hakim. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Biraz eski çekim, belki görüntülerini bozuk göreceksiniz ama izleyebilirsiniz arkadaşlar.
İkinci film cezaevlerindeki eskiden nasıl bir yaşam olduğunu gösteren Kadir İnanır'ın başrolünde oynadığı ''Tatar Ramazan'' filmidir. ''Tatar Ramazan'' gerçek bir hikayeden yola çıkılarak sahnelenmiş bir filmdir. Orada Kadir İnanır'ın yaşadığı o dönemdeki cezaevleri koşullarını, Türkiye' deki cezaevleri koşullarını anlatan çok güzel bir film. Özellikle bizim hukukçuların bunları izlemesi mutlaka söylüyorum. Bunun dışında yabancı filmler de söyleyebilirim ama dediğim gibi en önemli söyleyebileceğim iki Türk filmi var. Bunları izlemelerini, bir hakimin nasıl olması gerektiğini, cezaevindeki bir yaşamın nasıl olduğunu gösteren bu iki filmi mutlaka izlemelerini tavsiye ederim.

S: Kitap olarak ne önerirsiniz?

DEMİRBOĞA: Kitap olarak benim kitap seçimimde şöyle bir prensibim var. Öncelikle kitabın dış kapağına bakarım. İçinde ne kadar çok çeşitli kelime kullanılmış ona bakarım. Aynı kitabın tekrarı yoluyla yazılmış kitapları ben gerçekten sevmiyorum. Bir kitap bana ne kadar kelime öğretiyorsa- bu Türkçe olsun İngilizce olsun fark etmez- benim için o kadar değerli bir kitaptır. Bu anlamda bana sorarsanız bir hukukçu hangi kitapları okumalı diye kesinlikle dünya klasiklerini okuması gerekiyor. Bir kitabın değeri kendisinin ne kadar uzun süre okunduğuna bağlıdır. Eğer bir kitap yüzyıllardır okunuyorsa o kitap bana göre değerli bir kitaptır. Örneğin Rus Edebiyatı, Amerikan Edebiyatı, İngiliz Edebiyatı, İspanyol Edebiyatı, İtalyan Edebiyatı yüzyılları devirmiş kitaplardır, mutlaka bunların okunmasını tavsiye ederim. Çünkü oradaki kullanılan kelime çeşitliliğini gördüğümüz zaman değerli arkadaşlarım hakikaten mutlu oluyorsunuz, ben de mutlu oluyorum. Bir kitabı ben seçerken ne kadar çok çeşitli kelime kullanılmış ona bakarım.

S: Genç hukukçulara ve geleceğin hukukçularına tavsiyeleriniz nelerdir?

DEMİRBOĞA: Genç hukukçulara tavsiyem şöyle- Ben 1.sınıfta bu sene girmiyorum ama daha önce girdim derslerinize, 4. sınıfa kadar derslere giriyorum- ilk olarak gençlerimizin en önemli özelliği sabırsız olmaları, benim muhtardan ortaokuldan öğrendiğim dersi bizim öğrencilerimiz maalesef öğrenmemiş durumda. Bir an önce okulu bitireyimden daha ziyade bir an önce okulu dolu dolu nasıl bitirebilirim bunun muhasebesini yapmanız gerekiyor. Eğer siz kendinizi dolu dolu hayata hazırlamamışsanız maalesef hazırlıksız olarak bu rekabet ortamına girmiş olursunuz ve hayata 1-0 geride başlamış olursunuz. Benim önerim öncelikle sabrı öğrenmeleri gerekiyor, ikinci olarak ise okul yıllarında sadece derslerle değil arkadaşlar ''networking'' olsun mesleğe alışma açısından staj programları olsun, sosyal faaliyetlerle yarışmalara katılmak suretiyle siz de biliyorsunuz birçok yarışmalar var.
Bunlardan bir tanesi de bizim okulumuzda gerçekleşti. Bunun gibi ulusal ve uluslararası çok sayıda makale yarışmaları, duruşma yarışmaları, dava yarışmaları, hukuk yarışmaları var. Okul yıllarında bunlara katılan öğrencilerimizin son derece başarılı meslektaşlar olduklarını gördüm ve size de tavsiyem bir derslerinize disiplinli bir şekilde iyi çalışıyorsunuz. İkincisi bu sosyal faaliyetlerden de hiçbir zaman geride kalmıyorsunuz. Yani bununla kalırsanız meslek hayatınıza her zaman 1-0 geride kalmış olursunuz.

S: Hocam son olarak nasıl bitirmek istersiniz?

DEMİRBOĞA: Burada özellikle genç meslektaşlarıma, genç öğrencilerimize tavsiyelerim olacak tabi ki yaklaşık meslek hayatım 25 yılı doldurdu. Dediğim gibi hukukla ilgili her mesleğin her alanında bulunmuş biriyim. Benim tavsiyem şu '' borderless kariyer'' denen bir olgu var dünyada kendinizi ''borderless kariyer'' e hazırlayın. Önümüzdeki süreçte teknolojik gelişmeler hukukçuluk mesleğine çok yakından etkileyecek. Bu alana ilişkin olarak kendilerini geliştirirlerse çok iyi olur. Hatta hatırlarsanız eskiden kaset satan dükkanlar vardı. Ne oldu? Hepsi mp3 çıktı daha sonra online ortamda müzikler yayıldı, hepsi kapandı. Hukukçuluk mesleği ile ilgili olarak da ben yapay zekayı doktorada ders verdiğim için yakından takip ediyorum o anki gelişmeleri yani yakın bir gelecekte bu bahsettiğimiz belki 5 yıl belki 10 yıl içerisinde çoğu meslek gibi hukukçuluk mesleği de çok ciddi bir transformasyona uğrayacak öğrencilerimizin bu alana kendilerini hazırlıklı olarak yakalanmalarını tavsiye ediyorum. Eğer yakalanmazlarsa bunun sonucu kaset satan dükkanlara dönüşmüş olur. Üzgünüm bunu söyleyebilirim size. Yani yapay zeka ile ilgili olarak şu anda; nedir? Ne getiriyor? Hukukçuluk mesleğini etkileyen yanları nelerdir? Daha sonra da bunun teknik alt yapısını öğrenebilirler. Bununla ilgili arkadaşlar artık eskisi gibi değil çok sayıda kaynak var, online ortamlarda çok sayıda kurslar var. Bunları boşta bulunduğunuz zamanlarda izleyebilirsiniz. Benim tavsiyem bu yönde olacak.

S: Hocam öncelikle bizi kırmayıp eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Tecrübelerinizle, başarılarınızla bizlere ilham oldunuz. İyi ki varsınız. Çok teşekkürler.

DEMİRBOĞA: Ben teşekkür ederim. Sağ olun, var olun.

Öz Geçmiş

Doç. Dr. Dursun Ali Demirboğa, 1978 yılında Adana ili, Saimbeyli ilçesinin Gökmenler köyünde dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Adana’da tamamlamıştır. 1995 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1999 yılında mezun olmuştur. 2000-2002 yılları arasında Adalet Bakanlığı’nda hâkim adayı olarak gördüğü eğitimin akabinde 2002 yılında Çanakkale-Yenice hâkimi olarak atanmıştır. Bu görevinin ardından takip eden yıllarda Kamu İhale Uzmanlığı, Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığı’nda Daire Başkanlığı, Malazgirt Hakimliği ve Tetkik Hakimliği görevlerini üstlenmiştir. 2003-2006 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘‘Avrupa Birliği Bağlamında Kamu İhale Sözleşmesi Yapılmasında İsteklinin idareye Karşı Sorumluluğu’’ başlıklı tezi ile yüksek lisansını tamamlayan Demirboğa, 2010-2012 yılları arasında İngiltere’de Birmingham Üniversitesi’nde MBA derecesini almıştır. 2006-2013 yılında ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘‘Kamu İhale Sözleşmesinin Feshi’’ başlıklı tezi ile özel hukuk alanında doktorasını tamamlamıştır. 2017 yılından bu yana öğretim üyesi olarak ders verdiği Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Dekan Yardımcılığı, Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevlerini üstlenmiştir. Pek çok akademik yayını ve eseri bulunmaktadır.